"KAHRAMAN IRKIMA BİR GÜL!...
Safahat'ın Penceresinden "KAHRAMAN IRKIMA BİR GÜL!..."
01.12.2020
27.12.2022
Yaklaşık on yıldır merhum Akif'le ilgili yoğun okumalar içindeyim. Tabi bu okumalar zamanla yazıya ve konuşmaya da dönüşüyor. Bu vesileyle Akif'le ilgili onlarca konferans, seminer, söyleşi programları, bir o kadar makale ve neticede dört kitap yazmak nasip oldu. Bu süreçte merhum Akif'le ilgili en çok muhatap olduğum sorulardan biri; Akif'in Sultan Abdülhamit'le olan ilişkisi oldu. Hem genç kuşaklar tarafından hem de orta, yaşlı kesim tarafından çokça dile getirilen bir soru. Tabii bu sorunun gündemle de ilgisi var. Hem de çok...
Merhum Akif'in Sultan Abdülhamid'le ilişkisine kısa bir not düştükten sonra asıl mevzuya gelmek istiyorum. Akif'in Sultan Abdülhamid'e sert sözler sarfetmesinin karakteriyle, dik duruşuyla, ideal sahibi biri olmasıyla ilintili olduğunu düşünüyorum. Bir defa Akif, doğru haklı davasında dimdik duran, sözünü sakınmayan biridir. Büyük ideal adamları doğru bildiği yolda yürürken yanlış pahasına da olsa eğilip bükülmez, kolay kolay savrulma yaşamazlar. Akif de bu hususta böyle davranmıştır kanımca.
Açıkçası benim ta ortaokul yıllarından beri zihnimde yer eden ve cevabında zorlandığım bir başka soru var. Bunca zamandır Akif'le ilgili okumalara ve teşrik-i mesaiye rağmen hala çok da mutmain bir cevabını bulamadığım bir soru bu. Ta ki merhum İsmail Kazdal'ın Erguvan Yayınlarından 2019 yılında çıkan Safahat'ın Penceresinden kitabını okuyuncaya kadar... Bir parça da olsa zihnimi kemirip duran o soru cevabına kavuştu diyebilirim.
Peki neydi bunca zaman zihnimi kemirip duran o soru?
O halde önce zihnimi kemiren o soruyu ve akabinde de cevabını paylaşayım.
Soru şu:
"Ümmetçi bir anlayışa sahip olduğunu bildiğimiz Mehmet Akif Ersoy neden son dönem şiirlerinde özellikle de İstiklal Marşı'nda açıkça ırkçılık manasına gelen 'kahraman ırkıma bir gül!... ', 'ırkıma yok izmihlal...' ifadelerini kullanmıştır?"
Zaman zaman bilinçli olarak köpürtülen, hakkında ileri geri yorumlar yapılan hatta bu ifadelerin sonradan İstiklal Marşı'na dahil edildiğini söyleyenler bile var.
Biz biliyoruz ve şahidiz ki merhum Akif hem Safahat'ında hem düzyazılarında hem de konuşmalarında ve en önemlisi yaşantısında hep kavmiyetçiliğe, milliyetçiliğe, ırkçılığa karşı bir duruş sergilemiş ve mücadele etmiştir. Hayatında da bunun bedellerini ödemiş ama asla ümmetçi duruşundan taviz vermemiştir.
Peki hal böyle iken son dönem şiirlerinde ve özellikle İstiklal Marşı'nda bu ifadeleri kullanmasını nasıl izah etmek lazım?
Öncelikle bütün söz ve eylemlerde olduğu gibi söylenen sözlerin, yazılan kelime ve cümlelerin, yapılan davranışların bağlamıyla birlikte söylendiği dönemi, mekanı ve en önemlisi o dönemin atmosferini iyi irdelemek gerekir. Yani sözün siyak ve sibakına bakmak lazım.
Evet bir defa merhum Akif'in ümmetçi bir dava adamı olduğunu, bu nedenle de genelde İslami esaslara göre birlik, beraberlik tesis etmeye çalışan ve bunu kısmen de yapan 'Osmanlılık' düşüncesini 'İslam' olarak benimseyip savunduğunu ve bu çerçevede mücadele yürüttüğünü hatırlatmakta fayda vardır. Çünkü o, Osmanlının hedef alınıp yıkılmaya çalışılmasının İslam'ın ve Müslümanların hedef alınması ve ortadan kaldırılmaya çalışılması olarak görüyordu ki durum gerçekte de böyledir. Evet, batı Osmanlıyı hedef alarak İslam'ı parçalamayı hedef almıştır.
Ancak ne zaman ki batı bu hedefinde başarıya ulaşmış, antlaşmalarla elini kolunu bağlamış, Osmanlıyı parçalamış, topraklarını işgal etmiş, ordusunu dağıtmış, halkını darmadağın etmiş işte o zaman Akif'in fikrinde taktiksel olarak bir başkalaşım, değişim yaşandığını görüyoruz. Bu fikir, düşünce ve eylemindeki bir değişim değil; ifade, söyleyiş, dile getiriş biçimindeki değişimdir. Aslında buna değişim, başkalaşım da dememek lazım. Zamanın ruhuna uygun ifade biçimi demek uygun belki de.....
Çünkü o dönemi hatırlayacak olursak; Osmanlının artık ortadan kalktığı, herkesin kendi kavmi adına hareket etmeye başladığı, ulusçuluk cereyanının bütün cihanı sardığı bir dönemde varlığını devam ettirmek adına, sahneden dışarı atılmamak için merhum Akif de son dönem şiirlerinde bu çerçevede "ırk" ifadesini kullanmaya başladığını görüyoruz. Osmanlının varlığında Osmanlılığı parçalamak için değil, bilakis Osmanlının parçalandığı, yok olmakla karşı karşıya geldiği bir dönemde yeniden o dağınıklığı birlik beraberliğe dönüştürüp ayağa kaldırmak ve de şahlandırmak için bu ve benzeri ifadeleri kullanmıştır.
İşte merhum Akif'in son dönem şiirlerinde kullandığı "ırk" kelimesi de bu yönüyle Osmanlı ile aynı muhtevada ama daha damıtılmış bir şekilde o günün koşullarında ihtiyaca binaen kullandığını görüyoruz.
Burada söz konusu olan ırkçılık; milliyetçilik, kavmiyetçilik anlamında değildir. Akif daha önce nasıl "Osmanlı" kelimesini "İslam" olarak kulandıysa yine aynı şekilde "ırk" kavramına da yeni bir libas giydirerek "İslam" manasında kullanmıştır. Zaten bir bütün olarak Akif fikriyatına, şiir, sanat poetikasına ve dava anlayışına baktığımızda göreceğiz ki; onun ırkçılık yapmak bir yana bilakis hayatı boyunca ırkçılıkla mücadele halinde olduğunu göreceğiz. Şiirlerinde, yazılarında, konuşmalarında ve yaşantısında bunu açıkça görmek mümkündür.
Rahmetli İsmail Kazdal'ın Safahat'ın Penceresinden kitabını okuyunca bu düşünceler zihnimde peyda oldu ve Akif'in son dönem şiirlerinde 'ırk' kelimesini niye kullandığı hususu bende böyle bir cevap buldu.
Son olarak İsmail Kazdal'ın bende cevap bulan o düşüncesinden bir kesiti sizlerle paylaşarak bu bahsi kapatmış olayım.:
"...Osmanlı birliğini parçalar gördüğü kavmiyetçiliğe şiddetle taarruz ederken, Osmanlı yıkıldıktan sonra, kavmiyetçiliğe taarruz şartı ortadan kalktığı için, 'ırkıma yok izmihlal' diyerek bizzat ırkçılık ifadesini kullanmıştır."
(İsmail Kazdal, Safahat'ın Penceresinden, Erguvan Yayınları, 2019, S: 146)
Yorumlar
Yorum Gönder