FİKRET
FİKRET
25.03.2020
Merhum Akif ile ilgili okumalar yaparken bir şekilde ilişkisi olan kişi ve kesimleri de okumak gerekiyordu. Çünkü salt şahsi yaşantısı onu anlamakta yetersiz kalırdı hiç şüphesiz. Bu nedenle bir şekilde Akif'le ilgili ne bulduysam arşivime ekledim ve zamanı gelince usulce okumaya koyuldum. Tabii bu alışkanlık yazma süreci bittikten sonra da devam etti ve hala Akif'le ilgili ne bulursam heybeme dolduruyorum.
Beşir Ayvazoğlu'nun Everest Yayınlarından çıkan Fikret eseri de bu çerçevede okunması gereken eserlerden biri. Özellikle Asım-Haluk karşılaştırmasını yapmak için bu kapsamlı çalışmaya mutlaka göz atılmalı. Ben de öyle yaptım ve ince ince notlar aldım günlüğüme.
Malum Osmanlının son dönemi tarihçilerin farklı farklı yorum ve bakış açılarına konu olan son derece kaotik bir zaman dilimi. Sadece Osmanlı için değil işin doğrusu bütün dünya için önemli bir dönemdir bu zaman dilimi. Söz konusu dönem Osmanlının Kırım Savaşıyla(1948) beraber yavaş yavaş topraklarında kayıp vermesi aynı zamanda sosyal, siya al zayıflamanın da resmidir.
Dünya yeni bir değişimle karşı karşıyadır bu dönemde. Hem doğu hem de batı büyük çalkantılar içindedir. Özellikle Avrupa büyük bir değişim sancısı yaşıyor bu dönemde. Ve planlarının ekseriyeti de Osmanlı üzerinedir. Rus çarı I. Nikola'nın kullandığı tabir ile "hasta adam" muamelesi görmektedir Osmanlı. Lakin "Hasta Adam can çekişmekte" ama bir türlü son nefesini vermemekte, direnmektedir.
Çünkü 1876-1878 meşhur 95 Harbi ile Hasta Adam topraklarının bir kısmını kaybederek adeta organlarında eksilme yaşamıştır. Osmanlı ile özdeşleşen Balkan topraklarının önemli bir kısmı böylelikle elden çıkmış, devlet kendi kabuğuna çekilmiştir. Bu dönem adeta "ver kurtul" üzerine bina edilmiş bir politikayla idare edilmeye çalışılmıştır. Böylece devletin ömrü de uzatılmaya çalışılmaktadır.
19. yüzyıl bu ve benzeri gelgitlerle ama uzun bir dönem olarak tarihe geçmiştir. Yani "imparatorluğun en uzun zaman dilimi" olarak anılan 19. yüzyıl adeta buhran, kaos, çalkantıyla dolu kaotik bir dönemdir. Bu dönem hem siyaseti, hem ekonomiyi hem de edebiyatı etkilemiştir. En çok da edebiyata konu olmuştur.
O nedenle Osmanlının son dönem okumalarının en sahici fotoğrafını edebiyatımız üzerinden yapabiliriz. Nitekim Mehmet Akif okumalarına biraz da bu gözle bakmak lazım.
Bütün çabalara rağmen "hasta adam" Devlet-i Ali'nin ömrü II. Abdülhamit ile ancak 33 yıl daha uzatılabilmiştir. Deyim yerindeyse; diyaliz makinasına bağlı olarak yaşamıştır. 1908 yılında II. Meşrutiyet ilan edildiğinde büyük bir ümit beslenmiş lakin İttihat ve Terakki'nin pek de gelecek ile ilgili reçetelerinin olmadığı görülmüştür.
Böylelikle II. Abdülhamit tahttan indirilmiş yerine V. Mehmet Reşat getirilmiş ancak devlet beklenen rahatlığa kavuşamamıştır.
Meşrutiyetin ilan edildiği 1908 ile Birinci Dünya Harbinin bittiği 1918 yılına kadar geçen 10 yıllık süre içerisinde fikir, edebiyat, siyaset birbiriyle kapışıp adeta bir kazan gibi kaynamıştır. Sezai Karakoç bu dönemde üç ana akımın baş gösterdiğinden bahseder:
1-Batıcılık
2-Türkçülük
3-İslamcılık
Hiç şüphesiz bu uzun boğuşma 1920'de TBMM açılması ve 1923 Cumhuriyetin kurulmasıyla bir parça diner.
İşte böylesi bir dönemde Akif'in gelecek proje tasavvuru olarak ele alabileceğimiz Asım aynı zamanda bir gençlik modellemesi olarak karşımıza çıkıyor. Dünyanın kırılma yaşadığı ve yeni bir düzen arayışında olduğu bir dönemde Akif seslendirir bu gelecek yol haritasını ve bu sorumluluğu onların omuzlarına yükler.
Aynı yıllarda bir gençlik modellemesi daha vardır ki o da Haluk'tur. Tevfik Fikret geleceğin gençliğimi Haluk üzerinden tasavvur ediyor. Halukun Defteri şiirleri bu öngörülerle doludur.
Ancak Haluk babasına layık olamaz ve din değiştirerek batıda eriyip gider. Fikret'in vefatında sonra da özellikle Batıcılar onu yeniden canlandırıp rol model ve gelecek yol haritası olarak topluma sunarlar.
İşin doğrusu Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte özellikle II. Meclis teşekkülü ile Türkiye yönünü Haluk'tan yana koymuştur. Cephede kazanıp masada kaybeden İslamcılar böylece dümeni batıcılara kaptırmış ve böylece Akif'in Asım'ı da rafa kaldırılmıştır. Ancak ortam oluştuğunda yeşermeye teşne Asım bu topraklara en uygun olan tohum idi ve zamanla da yeşererek bunu gösterdi. Ancak her yeşermede fırtına, kasırga da eksik olmadı. Gün geçtikçe boy atan Asım zamanla artık bir çınara dönüşmüştür.
Bu çınarın özenle bakımının yapılması ve büyütülüp korunması yeni kuşaklara düşmektedir.
Yorumlar
Yorum Gönder