SIRLARI TAŞLARINDA SAKLI ŞEHİR

 SIRLARI TAŞLARINDA SAKLI ŞEHİR

21.07.2022

İki gündür  harıl harıl Sırrı Özbek ve Fatih Yıldız tarafından yazılan Sırları Taşlarında Saklı Şehir ADIYAMAN kitap çalışmasını dikkatlice okuyorum. Adıyamanlılar Vakfının kıymetli başkanı Ömer Özkartal olmazsa bu kitaptan haberim olmayacaktı. Biraz merak, biraz da memleket özlemi beni kitabın içine hızlıca çekti. Kendimce bazı notlar aldım. Öncelikle hakkını teslim etmek gerekir ki; ciddi bir emek var bu kitapta. 

Adıyaman yöresinin tarihsel serüveni daha çok taşlar üzerinden anlatılmaya çalışılıyor. Bereketli Hilal toprakları içerisinde yer alan Adıyaman, birçok medeniyete ev sahipliği yapmış bir yerleşim yeri.  Aynı zamanda insanlığın neşet ettiği Mezopotamya coğrafyasında yer alıyor. bütün bu ve benzeri durumlar Adıyaman'ın geçmiş tarihini önemli kılıyor. Geçmişin izlerinin en önemli belgeleri hiç şüphesiz tarihsel kalıntılardır. İşte Adıyaman'da bu kalıntılardan bol miktarda mevcut. Öyle ki birçok tarihçi, arkeolog Adıyaman'ı açık hava müzesi olarak tanımlıyor. Bundan yola çıkılarak taşlar üzerine işlenmiş, çizilmiş resimler, figürler, yazılar bu geçmiş tarih açısından önemli belgelerdir. 

Kitapta daha çok İslam öncesi çağa ait dönemler üzerinde çalışılmış. Tabii kitabın sonuna yerleştirilmiş yarım sayfalık Safvan Bin Muattal ile ilgili kısmı hariç tutarsak. Kitabın önemli bir özelliği görsellerle yazıları bütünleştirmiş olması. Zaten kitabın ana çatısını da İslam öncesi çağa ait kalıntı ve buluntular üzerinden -içine kendi duygularını da katarak- bu coğrafyada olup bitenleri kesit kesit anlatma çabası oluşturuyor. Ve bu anlatılar resimlerle destekleniyor. Bazen de bir resim üzerinden yorumlar yapılıyor. Daha çok da taşlar ilham kaynağı oluyor tabii. Zaten kitaba da bundan dolayı “sırları taşlarında saklı şehir” üst başlığı konulmuş zannımca. Bu taş veya kitaptaki teknik tabiriyle stel; kimi zaman bir kitabe, kimi zaman bir heykel, kimi zaman bir anıt mezar, kimi zaman Tümülüs, kimi zaman mağara, tünel, kimi zaman sarnıç… Bazen bir figür, bazen de çizim ,resim… olarak karşımıza çıkıyor. Yani yazarın ana ilham kaynağı ve de dayanağı daha çok taşlar… Tabii kutsal sular ve ağaçlar olarak da karşımıza çıkıyor bu tarih yolculuğu… Örneğin  Fırat nehri  başlı başına bir atardamar olarak işleniyor. Yine Zerban çayı kutsallığıyla, Zey çayı doğal güzelliğiyle ele alınıyor.

Kitapta yer yer bir tarihçi, yer yer bir arkeolog ama daha çok bir gezgin bakışı var. Ama en önemlisi bu coğrafyanın insanı olmanın içtenliğiyle kelimeler tespih taneleri gibi diziliyor. Samimi bir dil, özgün bir üslup var kitapta. Tabii bu samimiyetin vermiş olduğu heyecanla olsa gerek bazı mübalağalı –kanımca maksadı aşan- benzetmeler de yok değil. Nihayetinde her eser yazarının zihin dünyasını yansıttığından buna da saygılı olunması gerektiği düşüncesindeyim.

Kitabın yeni baskısında dikkate alınması gereken bir husus da alıntılara kaynak gösterilmesi tavsiyemiz olacaktır.

 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KIRMIZI KAR

"KAR YAĞARKEN" BİR KUŞAĞIN YAŞADIKLARI ROMAN OLDU

Hep Bir UĞULTU ile Dolaştım Bu Şehirde…