SON İYİ ŞEYLER
SON İYİ ŞEYLER
19.04.2021
İftardan sonra kütüphaneyi karıştırırken kitaplar arasına sıkışmış rahmetli Ahmet Kekeç’in “son iyi şeyler”i ile karşılaştım. Kitaptaki kayda bakılırsa 2001 yılının son günü okumuşum ve Kekeç kırklı yaşlarda o zaman.
Tekrar bir solukta okudum. Ama bu sefer Kekeç aramızdan ayrılalı henüz birkaç ay olmuş. Yirmi yılı gerilere sardım… Akıcı bir üslubu var Kekeç’in. Öykülerden bohem, hüzün, aşk, umut… oluk oluk akıyor. Değişik bir atmosferde yol alıyorsunuz öykülerle. Genelde yağmurlu havalar var. Bulutlar hep kurşuni… Sular akmıyor, çöpler bir dağ gibi birikmiş yıllara götürüyor sizi. Yoksulluk, çaresizlik diz boyu… Zaten öykü sizi mezarlıkta karşılıyor; varın gerisini siz düşünün. Ne bileyim yeniden okuduğumda bir tuhaf oldum. Ve içimde keşkeler döndü dolaştı.
En son Kekeç’le Üsküdar Balaban Tekkesi önünde ayaküstü sohbet ederken; edebiyat dünyasının kendisini görmemezlikten geldiğinden yakınmıştı. Hüseyin Karaca, Hüseyin Akın, Orhan Gazi Gökçe de vardı. Belki haklıydı. Gazetecilikten çok edebiyatı önemsediği belliydi lakin vaktinin çoğu gazete köşelerinde polemik yazıları yazmakla geçiyordu. Bir roman yazdığından bahsetmişti, sanırım vefatından kısa bir süre önce yayınlandı o roman; Ulufer olsa gerek. Türkiye’de köşe yazarlığı politika ve politikacıların arkasını toplamaktan öteye geçmiyor maalesef. Buna köşe yazarlığı mı, yoksa kalem tetikçiliği mi desek, bilemiyorum.
O kısa ayaküstü sohbetinde daha neler neler konuştuk… Kısa bir süre sonra Kekeç’in aramızdan ayrılacağını nerden bilecektik.
Bu duygularla 20 yıl aradan sonra yeniden bir solukta okuduğum Kekeç’in ‘son iyi şeyler’in son sayfasındaki o eski kaydın altına şu notu düştüm:
“Keşke edebiyat vadisindeki yolculuğuna köşe yazarlığı gölgesini düşürmeden devam etseydin be Ahmet abi!...”
Yorumlar
Yorum Gönder