SUYUN EKONOMİ POLİTİĞİ

 SUYUN EKONOMİ POLİTİĞİ


11.03.2021

Su hayatımızın merkezinde olduğuna göre gündelik hayatta ilişki içerisinde olduğumuz birçok şeye etki etmesi de doğaldır. Suyun temas etmediği, direk veya dolaylı olarak etkileşim ve iletişim içerisinde olmadığı hiçbir şey yok gibi. Hal böyle olunca birçok mevzunun hal çarelerini su üzerinden okumakta  fayda vardır. 

İnsan çevresiyle birlikte değişim içerisinde olan bir varlıktır. bazen çevre koşulları insanı, bazen de insan çevresini değiştirir. Ama her iki durumda da öz değişmez. İnsan hep o ilk insandır. Değişen sadece duyguları, davranışları, olaylara bakışları, refleksleri... gibi sonradan şekillenen durumlardır. Yeryüzünde odakta insan olduğu için çevresel koşullar da özünü yitirmeden insana uyum sağlar genellikle.

Mesela su, her ne kadar konulduğu kabın şeklini alsa da işin doğrusu modern çağla birlikte suyun kabı ve yurdu kaybolmuş durumdadır. Ama su yine bildiğimiz sudur ve iki hidrojen ile bir oksijenden oluşur. Yani öz muhafaza altındadır. Ancak çevresel koşulların etkisiyle kimi zaman yatay, kimi zaman dikey hareket halindedir. Havzadan havzaya geçiş halindedir. İnsanın yeryüzüne müdahalesiyle sadece gökten düşüp zaman zaman yerden fışkıran  su yapay etkilerle kıtalar ötesine taşınabilmekte ya da su ayak iziyle ülkeden ülkeye yayılabilmektedir. Oysa modern çağ öncesi durum böyle mi idi?

"Hiçbir zaman bu kadar çok miktarda su insan kullanımına açılmamış olmasına rağmen, su kıtlığından bu kadar sık söz edildiği de hiç görülmedi." (s:20)

İnsan nüfusunun artması ile birlikte su tüketimi de arttı haliyle. Oysa su, dünya yaratıldığından bu yana ne bir litre azaldı ne de artı. Her ne kadar  günümüzde su kıtlığının sebeplerinden biri nüfus artışı gibi görünse de gerçekte mevcut nüfusun çok daha fazlasına yetecek su var yerkürede. Yani günümüzde yaşanan su kıtlığında sorun, suyun yetersizliğinden çok, suyu yönetememe problemi var işin doğrusu. Su tüketiminde yaşanan ölçüsüzlük, suyun yerli yerinde kullanılmaması, insan eliyle yapılan dengesiz dağıtım ve en önemlisi bol gibi gözüküp bedava bir kaynak olan su kaynaklarının tahrip edilmesi söz konusu su kıtlığında yaşanan en önemli etkenlerdendir.

"...suyun korunması, verimliliğinden daha önemlidir ve temel bir özveriyle suyun doğal sınırlılığıyla yapılmalıdır." (s:132)

İşin doğrusu doğuştan su hakkına sahip insan oğlunun zamanla suyu ticari bir meta haline getirmiş olmasının da yaşanan su kıtlığındaki etkisi inkar edilemez boyutlara ulaşmış durumdadır. Su hakkı demişken hak kavramına da bir açıklık getirmek gerekir. iki anlama gelen hak kavramı ilkinde; "yapabilme özgürlüğüne" karşılık gelirken ikincisinde; gerekli görülen ihtiyaçların karşılanması anlamına gelir. (s:94)

"Su doğasını oluşturan tadı, tazeliği ve ışıldayan varlığını kaybetmiş ve bu canlılık kaynağı madde, fonksiyonel bir kaynağa çevrilmiştir. Önceleri karşılıksız armağan iken, tüm doğayı tüketici malları için bir depoya dönüştüren mantıkla beraber maddi bir kaynak ya da H2O'ya dönüşmüştür." (s:103)

Ta eski dönemlerden bu yana su tasarrufuna dikkat çekilmesi özellikle de İslam ülkelerinde söz konusu tasarrufun  inançsal düzlemde ele alınması üzerinde düşünülmesi gereken bir husustur. Gerek Hz. Peygamberin suya dair hadisleri gerekse suyla ilgili Kur'an ayetleri özellikle doğu toplumlarının  su ile ilgili daha sağlıklı politikalar geliştirmesine sebep olmuştur. 

Her ne kadar bugün doğu özellikle Müslüman ülkelerde bu hassasiyet azalmış olsa da medeniyetin kökenlerinde bu kültür hala bakidir. Kaynaklar bu yönüyle bir yığın tecrübe ile doludur. 

Bakın ne diyor İsviçre kökenli mimar ve öğretim üyesi Jean Robert:

‘Kur’an’daki suyla ilgili ayetler belki de birçok İslam ülkesinde su çok sınırlı olduğu için ibret vericidir ve bu ülkelerde yeniden şekillendirici politikalar için, hala yaşayan bir ilham kaynağıdır.’ (s:132)

Müslümanların İspanya’dan sürülmesinin ardından Valencia isminde bir bölgede çok az Müslüman kalır. Her nedense buradaki Müslüman azınlığa pek müdahale edilmez ve Valencia’daki Müslümanlar uzun süre dinlerinin gereklerini yerine getirmeye ve öteden beri var olan geleneklerini sürdürmeye çalışırlar. Buradaki su kanunları birçok araştırmacı gibi İsviçre kökenli mimar ve öğretim üyesi Jean Robert’in de dikkatini çeker ve Suyun Ekonomi-Politiği adlı kitabında bu konudan şöyle bahseder:

‘Haftanın belirli günlerinde çiftçiler beş yüz yıl önce caminin önünde toplandıkları gibi Valencia katedralinin sundurmasında toplanıyorlar. Taleplerini ve şikâyetlerini kaynakları, kanalların durumunu denetleyen ve sulama takvimini düzenleyen halkın su meclisine iletiyorlar.’

Ve devamında J. Robert diyor ki;

‘Bunun gibi tarihsel örneklerden yola çıkılarak biz de her toplum için bir SU MECLİSİ kurulmasını önerebiliriz.’(s:133)

Su Meclisi fikri Su Kanunu yanısıra su yönetimi anlamında yaşadığımız paradoksa bir ilham olabilir gerçekten. Tabii ülke koşulları ve su kaynakları göz önünde bulundurularak su meclisleri oluşturulabilir. Örneğin havza yönetimi bazında resmi ve sivil farklı kesimlerin katılımıyla Su Meclisleri gerçekleştirmek mümkün.

Ayrıca belediyeler de resmi ve sivil farklı katmanlardan oluşan ilgili kişi, kurum ve kuruluşların katılımıyla SU MECLİSLERİ oluşturabilirler.


 


 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KIRMIZI KAR

"KAR YAĞARKEN" BİR KUŞAĞIN YAŞADIKLARI ROMAN OLDU

Hep Bir UĞULTU ile Dolaştım Bu Şehirde…