SUYA ATILAN İMZA
SUYA ATILAN İMZA
19.12.2022
Bir ömür suyla geçer mi, demeyin. Geçer, hem de öyle bir geçer ki... Tarih usulce ağlarını örer, sizi bir dere kenarına bırakır ve öylece kalakalırsınız. Bir ömür değil geçen bin ömür de olsa su yatağını bulur ve akmaya devam eder.
Bu böyledir.
Bazı kişiler vardır ismi uğraşısı ile özdeşleşmiştir adeta. O yazgı bir defa alınlarına yapışmıştır. Nereye gider gitsin, ne yaparsa yapsın bu yazgıdan kurtulamaz. İşte bu yazgıdan nasibini alanlardan biri de ismi su ile anılan Veysel Eroğlu... Susuzluktan kırılan metropol bir şehre Hızır gibi yetişen bir isim. 1994-2002 yılları arasında İSKİ'de görev yaptığı dönemde daha çok bu isme aşina olduk. Daha sonra da siyasete aktif katılım sağladığı yıllarda yani DSİ Genel Müdürlüğü ve Bakanlık yaptığı yıllarda ise daha çok tanır olduk. Tabii aynı kurumda birlikte çalışıyor olmamızın onu yakından tanımaya vesile olduğunu da hatırlatmakta fayda var.
Bir süre önce ise bu yılların hatırasını kaleme aldı Veysel Hoca ve Suya Atılan İmza ismiyle İnkılap Yayınlarından basılıp okuyucu ile buluştu. (Kasım 2022) Sıcağı sıcağına alıp okuma imkanım oldu. Ne diyeyim? O geçmiş yıllar bir bir gözümde canlandı. Samimiyet, fedakarlık, çalışkanlık, üretkenlik, diğerkâmlık... hepsi ama hepsi burnumda tüttü adeta. Güzel günlerdi. En önemlisi sıcak bir ortam, samimi bir mücadele ve de candan dostluklar vardı.
Hem o dönemin heyecanı, hem de içeriği söz konu su olunca kitap da su gibi akıyor. Ve bir solukta okuyorsunuz. Tabi daha bir sohbet havasında kaleme alınmış olsa ya da bir nehir söyleşisi şeklinde olsa ne iyi olurdu. Birçok hatıranın şahidi olarak diyebilirim ki; bu dönemin yazıyla kayıt altına alınması son derece mühim bir konu. Müteşekkiriz hocam.
Tabii su ile ilgili hatıratların yanı sıra kendi hayat hikayesinden anekdotlar da var. Mesela bunlardan bir tanesi; doçentlik tezi savunmasında kullandığı Osmanlıca kelimeler ile ilgi yaptığı açıklama... En azından ziyadesiyle benim dikkatimi celbetti ve o koca kitaptan (tamı tamına 360 sayfa) defterime not aldığım kısım da bu oldu:
"Kullandığımız köklü kelimelerimizin yerine uyduruk kelimeler koyarsak nesiller arasındaki kültür bağının kopacağını, hatta Orta Asya'daki soydaşlarımızla birbirimizi anlayamaz hale geleceğimizi, bugün bir İngiliz'in Şekspır'ın eserlerini anlayabilirken, bizim neslin doğduğu tarihteki eserleri anlayamadığımızı ifade ettim." (s:54)
Mükemmel bir açıklama, şahane bir savunma... Tabii bütün bunlar 70'li yılların o puslu havasında geçiyor. Ve o dönemde böyle bir davranış takdire şayan doğrusu.
Temennimiz bu ve benzeri hatırat kitaplarının artması...
sosyal medya paylaşımı:
Yorumlar
Yorum Gönder