ISKARTA HAYATLAR
ISKARTA HAYATLAR
17.11.2020
Kitapları okurken yazarı ile ilgili ön bilgi, bazen kitaba ve
içeriğine bakışınızı değiştirebilir. Zihninizde yer eden olumlu-olumsuz
düşünceler okumanızı menfi-müspet yönlendirebilir. O nedenle çoğu kere yazarına
bakmaksızın kitabın içeriğine yoğunlaşmayı yeğlerim. Yazarıyla ilgili detaylı
bilgilenmeyi eseri okuduktan sonra edinmeye çalışırım. İşin doğrusu bu kitapta
da öyle oldu ve iyi ki öyle yapmışım dedim kendi kendime.
"Zygmunt
Bauman (19 Ekim 1925, Poznan – 9 Ocak 2017, Leeds), Yahudi kökenli Polonyalı sosyolog ve filozoftur. Postmodern felsefenin hem sosyoloji alanında uyarlanmasını hem de genel kuramsal
düzeyde sağlıklı bir şekilde değerlendirmesini ortaya koyan yapıtlarıyla
tanınmaktadır."
Wikipedia'da Zygmunt Bauman ile ilgili ilk bilgilenme
böyle... Devamında ise geniş geniş hayat hikayesine yer veriliyor. Eserlerinin
isimlerine baktığımızda ise daha çok modernite ve post modernite kelimeleri
önplana çıkıyor ve haliyle sonuçları üzerine kafa yorduğunu tahmin etmek zor
değil. Zygmunt Bauman'ın "Yahudi kökenli" olması
ilk etapta ürpertiyor insanı ve yazılanlarla ilgili hemen bir önyargı
oluşturuyor. Oysa kitabı okumaya başladığınızda hiç de öyle olmadığını
görüyorsunuz. En azından okuduğum Iskarta Hayatlar kitabında öyle.
Kitaptan alıntıladığım bazı
pasajlar eminim sizin de dikkatinizi celbedecektir:
"Artık insanlar ya da
daha doğru bir nitelemeyle harcanmış insanlar (ihtiyaç fazlası) ya da ıskarta
insanlar zorunlu nedenlerle ya da bilerek, isteyerek kayıt dışı bırakılan,
kalmasına izin verilmeyenler modernitenin kaçınılmaz sonuçlarından biri,
modernitenin ayrılmaz parçasıdır." (s:15)
Sadece bu alıntı bile kitap
ve yazarı hakkında fikir edinmek için bize ipucu veriyor aslında. Devam edelim:
"Fabrika avlularında hergün
iki kamyon yola çıkar. Birinin hedefi depolar ve mağazalar, ötekinin çöp dökme
alanlarıdır. İçinde yetiştiğimiz hikaye bizi yalnızca ilk kamyonla ilgilenmeye
yöneltir.... " (s:37)
Hikaye demişken ona da yazarın
gözüyle açıklık getirelim:
"...Hikayeler projektörlere
ve sahne ışıklarına benzer; sahnenin bir bölümünü aydınlatırken, geri kalanını
karanlıkta bırakırlar."(s:27-28)
İşte öyle...Acaba hikayenin hangi bölgesindeyiz? Karanlık alanda da mı, yoksa aydınlanan kısımda mı?
"...Mülteciler, yerinden
edilenler, sığınmacılar, muhacirler sans papiers (belgesi olmayan kaçak göçmen)
küreselleşmenin atıklarıdır." (s:69)
Ve tabii modern hayatla birlikte
içine tıkadıkları evlerimiz:
"Toplu konutlar; etrafı
çevrili, içerisi karakollar, güvenlik noktalarıyla takviye edilmiş yeni projelerle
hapishaneleştirilmesi..." (s:92)
Evet, bizim modern
hapishanelerimiz bunlar.
Peki okullar:
"Devlet okullarının başlıca görevleri eğitmek değil, gözetim ve denetim olan gözaltı kurumlarına dönüşmesi... "
tam da böyle..
"...Gerçekten bu okulların asıl
gayesi azgın, asi ve değersiz kabul edilen gençleri gün boyunca okula
kilitleyerek etkisizleştirmek, sokakta suç işlemelerinin önüne geçmek...."
değil mi sizce de?
Ya hapishaneler;
" ...Hapishaneler bugün,
tehlikeli olarak yaftalanan bireylerin kamu yararına tecrid edildiği bir tür
karantina alanı işlevi görmektedir." (s:97)
Maalesef öyle... Iskarta Hayatlar'dan avuçlarımda kalanlar bunlar.
Yorumlar
Yorum Gönder